Osmanlı Devleti’nde bilimsel astronomiyi medrese eğitimine ilk sokan Ali Kuşçu olmuştur. Ali Kuşçu, 1450 yılında Semerkand Rasathanesi’ni kurmuş olan Uluğ Bey’in öğrencisiydi. Semerkand Rasathanesi’nin müdürü olan Kadızade-i Rumi’nin ölümü üzerine gözlemevinin başına geçmiş, Zic-i Uluğ Bey’in (Uluğ Bey Zici) tamamlanmasına yardımcı olmuştur. Uluğ Bey’in öldürülmesinden sonra bir süre Tebriz’de Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın yanında kalan Ali Kuşcu, hükümdar tarafından Osmanlılar ve Akkoyunlular arasında barışı sağlamak için elçi olarak Fatih Sultan Mehmed’e gönderilmiş ve Fatih Sultan Mehmed’den büyük ilgi görmüştür. Fatih Sultan Mehmed’in daveti üzerine ikinci kez ailesi ve çalışma arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’a gelmiş, kısa bir süre sonra da Fatih Sultan Mehmed kendisini 1473’te Ayasofya medresesi müderrisliğine atamıştır. Fatih Külliyesi’nin ders programlarını Molla Hüsrev’le birlikte hazırlayarak astronomi ve matematik dersleri vermiştir. Ayrıca İstanbul’un enlem ve boylamını ölçmüş ve çeşitli güneş saatleri yapmıştır. 1474 yılında ölümünden sonra uzun bir süre astronomi bilimiyle ilgilenen olmamış, astronomi sadece namaz vakitlerinin tespiti ve ezan saatinin ayarına uygulanmakla kalmıştır. Yani, gerçek astronomların yerini muvakkitler almıştır.
Kopernik’in astronomi alanındaki devrimini (Kopernik “De Revolutionbus Orbium Coelestium-Gök Cisimlerinin Dolanımları Üzerine” adlı eserinde gökyüzü sisteminin merkezinin Güneş olduğunu açıklamıştı) geliştiren Tycho Brahé 1576’da Danimarka’da Uraniborg Rasathanesi’ni kurarken, uzun süredir bu alanda çalışmaların yapılmadığı Osmanlı Devleti’nde de neredeyse aynı tarihte (1577) III. Murad’ın izniyle Mısır Medresesi müderrislerinden Takiyüddin tarafından ilk rasathane kurulmuştur. 1521 Şam doğumlu olup 1571 yılında İstanbul’a gelen Takiyüddin, 1571 yılında Müneccimbaşılığa getirilmiştir. Takiyüddin daha önce Galata Kulesi’nde elverişsiz şartlarda yaptığı kişisel çalışmalarından sonra Tophane sırtlarında (“Frenk Galata Sarayı tarafından Firûze renkli bir yer…”), Fransız Elçiliği’ne komşu Pera tepesinde o yüzyılın neredeyse en önemli gözlemevlerinden birini kurdu. Bu alana daha önce hazırlamış olduğu aletleri için yapılan yerlerin yanı sıra basit bir merkez gözlemevi binası yapıldı. Gözlemevinin bir de kütüphanesi mevcuttu.
Takiyüddin kendinden önce kullanılan aletleri küçülterek yapmanın yanı sıra yeni aletler de icat etmiş, Ay ve Güneş gözlemleriyle birlikte diğer gezegenlere ilişkin gözlemler de yapmıştır. Güneş ve mekanik saatler tasarlayan Takiyüddin, saati bir gözlem aracı olarak kullanmıştır. 11 Eylül 1577’den itibaren İstanbul’un gökyüzünde bir ay kadar görünen kuyruklu yıldız da Takiyüddin tarafından izlenmiş ve rasathanenin ilk bilimsel çalışmaları arasında yerini almıştır.
Takiyüddin Padişaha bu olayın İran ordusuna karşı galibiyetinin habercisi olduğu yolunda kehanette bulunmuştur. 1578 yılında veba salgınında insanların ölümü üzerine Şeyhülislam Ahmet Şemseddin Efendi’nin Sultana mektup yazarak verdiği fetva ile rasathane 21 Ocak 1579 günü Kaptanı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından top ateşiyle yıkılmıştır. Ancak Takiyüddin ölümüne kadar kendi imkânlarıyla astronomi çalışmalarını sürdürmüştür.
Tanzimat’a kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda medreselerde hala ortaçağ astronomisi öğretiliyor ve eski ortaçağ kitaplarıyla yetiniliyordu.
Mühendishane-i Berri’nin 1825’teki ve Harbiye Mektebi’nin 1845’teki reformlarından sonra özellikle 1838’de açılan rüştiyelerde ve 1869’da açılan idadilerde astronomi ciddiyetle okutulmaya başlanmış ve hatta astronomiye büyük önem veren Harbiye Mektebi’ne Avusturya’dan bir dürbün gelmiş, ancak Kırım Savaşı sırasındaki Harbiye Mektebi binasının yangınında bu dürbün tamamen tahrip olunmuştur.
Osmanlı döneminde ikinci rasathane astronomi rasathanesi olarak değil, meteoroloji merkezi olarak kurulmuştur. Bu merkezin kurulmasından önce, Tanzimat’tan (1839) başlayarak çeşitli tarihlerde, İstanbul, İzmir, Trabzon, Tekirdağ, Merzifon gibi şehirlerde gerek özel mahiyette gerek hükümet emrinde olmak üzere yabancılar tarafından birçok hava gözlemi yapılmıştır. Bilinen ilk sıcaklık ölçümleri Galata’da St. Benoit Manastırı’nda Rahip Dalmas tarafından 1839-1847 tarihleri arasında yapılan meteorolojik gözlemlerdir. Daha sonra, Kırım Savaşı’nda İstanbul’a gelen İngiliz William Lane Haydarpaşa İngiliz mezarlığında, Mekteb-i Fünun-i Şahane’de müdür olan W. Noe 1848 Beyoğlu yangınına kadar oturduğu Kalyoncukulluk’taki evde ve yine hükümet tarafından su işleri için getirtilen mühendislerden Fransız Ritter Kuruçeşme’de (1856-1860) meteorolojik gözlemler yapmışlardır.
Erenköy’deki Thomson Çiftliği’nde 1875-1892 tarihleri arasında amatör bir gözlemcinin yağışlar ve nemle ilgili yaptığı gözlemler İstanbul iklimi için büyük önem taşımaktadır. Bu gözlemler 1928 yılında Budapeşte’de yayımlamıştır. 1891-1901 tarihleri arasında Büyükdere’deki yazlık Rus sefarethanesindeki özel meteoroloji istasyonunda yapılan sıcaklık, basınç ve nem konusundaki mükemmel ölçümler de Annales St. Petersburg’da yayımlanmıştır.
XVII. yüzyılda termometre, barometre ve diğer ölçü aletlerinin bulunmasıyla fiziki anlamda atmosferin tanımlanması; yani sıcaklığı, basıncı, nemi, bulut tipini, güneşlenme derecesini, rüzgârın doğrultusunu ve şiddetini ölçmek mümkün olmuş, böylece birçok gözlem istasyonunda ve değişik yüksekliklerde veriler elde edilmiştir. Geniş bir alana yayılmış meteoroloji istasyonlarından elde edilen veriler hava tahmini yapmayı sağlasa da, istasyonlar arası bilgi alışverişi ancak telgrafın keşfinden sonra hızlanabilmiş, bu veriler haritalara işlenerek bölge üzerinde hava tahmini yapma ve meteorolojik koşulları takip edebilme olanağı sağlanmıştır.
1848 yılında İngiltere’de bir gazete sahibi Greenwich Rasathanesi’nin meteorolojik ölçüm bilgilerini ilk kez telgraftan yararlanarak yayımladı. 1858 yılında Fransa hükümeti telgrafla veri aktaran ilk meteoroloji istasyonunu düzenledi ve bu istasyonun bir benzeri 1860 yılında İngiltere’de kuruldu. 1863 yılında Fransa’da meteoroloji bilgilerinin derlenmesiyle de Fransız Milli Meteoroloji Şebekesi çalışmaya başladı. 1868 yılında Fransız hükümetinin tavsiyesi üzerine, hava tahminlerinin telgrafla belirli merkezlere iletilmesi için de Rasathane-i Amire kurulmuştur. Avrupa’nın önde gelen fabrikalarından aletler satın alınmış ve gözlemevi ilk başta Pera’da, 74 metre yüksekliği olan bir tepenin üzerinde faaliyete geçer. İlk müdürü Osmanlı Devleti’nin telgraf şebekesini yenilemekte olan Aristide Coumbary’dir. (Fransa’ya ısmarlanan aletler İsveç Konsolosluğu’nun bahçesinin içinde evi bulunan Aristide Coumbary’nin evinde kurulmuş, rasathane büro hazırlandıktan sonra kendi yerine taşınmıştır.) Coumbary, rasathanenin kuruluşundan beş yıl sonra 1873’te Viyana’da düzenlenen ilk uluslararası meteoroloji kongresinde Türkiye’yi temsil etmiştir.
Fransa’daki Milli Meteoroloji Merkezi ile aynı sistemde çalışan Rasathane-i Amire’nin 1868 (Ağustos-Kasım) gözlem defterlerinde, merkez istasyona bağlı Köstence’den Beyrut’a, Bağdat’tan Diyarbakır’a 19 farklı merkez bulunmaktadır.
İstanbul’da yapılan ve diğer meteoroloji istasyonlarından alınan gözlemler, Observations Métérologique du Réseau Oriental adlı dergide düzenli bir şekilde yayımlanmıştır. Bu değerler aynı zamanda günü gününe sinoptik haritalara işlenmekteydi. Zor koşullar altında çalışan Rasathane-i Amire’nin elde ettiği gözlem sonuçları yayımlanmış olup bu veriler İstanbul iklimi hakkında bilgi verecek niteliktedir. Başlangıçta Telgraf Nezareti örgütü içinde yer alan Rasathane-i Amire, sonra Maarif (Eğitim) ve daha sonra da Nafıa Nezareti (Bayındırlık Bakanlığı) yapısı içinde yer almıştır. Bu kuruluş yıllarının kadrosu müdür Coumbary, haberleşme harita işlerinden sorumlu fizikçi Montani ile rasathaneye ait hesaplardan ve yıllığın hazırlanmasından sorumlu matematikçi Émil Lacoine Efendi’den ibaretti. Daha sonraki yıllarda bu kadroya bir kâtip ve PTT ile gazete idarelerine ulaştırılacak haberleri götürecek ve rasathanenin tüm aylık hizmetlerini yapacak bir odacı eklenmiştir.
1880 yılında dünyada ilk kez deprem dalgalarının aletsel kayıtlarının yapılmasından bir süre sonra, 10 Temmuz 1894 tarihinde büyük İstanbul depremi olmuştur. İmparatorluk topraklarında sismik istasyon ve deprem konusunda uzman olmadığından, bu depremin sismik kayıtları yapılamamıştır.
II. Abdülhamid 1894’de İstanbul’da meydana gelen büyük depremin bilimsel bir şekilde araştırılmasını istemiş ve bu amaçla Atina Rasathanesi Müdürü D. Eginitis’i İstanbul’a davet etmiştir. Araştırma ve incelemelerin daha kolay ve daha süratli yapılabilmesi için özel bir vapur tahsis edilmiş, ayrıca İstanbul Rasathane Müdürü Coumbary ve yardımcısı Emil Lacoine Éfendi de kendisine eşlik etmişlerdir. Bu kurul tarafından sahada yapılan incelemeler ve valiliklerden gelen telgraflar yoluyla elde edilen birçok bilgiye dayanılarak, çeşitli bölgelerde depremin devam ve büyüklüğüne ilişkin ayrıntılı bir rapor hazırlanmış ve 20 Ağustos 1894 tarihinde Padişah’a sunulmuştur.
1894 büyük İstanbul depreminden sonra rasathanede depremle ilgili sismik ölçüm araçlarının eksik olduğu anlaşılmış, alet alımı için girişimlerde bulunulmuş, araştırmalar sonucunda sismograflar İtalya’ya sipariş edilmiştir.
Tanesi 3.200 Frank’a mal olan sismograflardan iki tane alınmış, biri Rasathane-i Amire ’ye, diğeri ise Sultan II. Abdülhamid’in ikametgâhı olan Yıldız Sarayı’na yerleştirilmiştir. Bu sismografların kurulması ve işletilmesi için Roma Rasathanesi Müdürü Tacini’nin tavsiyesi üzerine Roma Rasathanesi Deprem Müdürü İtalyan sismolog G. Agamennone, o zamanki hükümet tarafından İstanbul’a resmen davet edilmiştir. Agamennone İstanbul’da kaldığı iki yıl süresince Rasathane-i Amire’nin kadrosuna dahil edilmiştir. Bu bilim insanı İstanbul’da bir grup sismograf kurarak sismolojiyi gençlere öğretmiş ve “Osmanlı Devleti Zelzele Servisi’ni kurarak bu servis adına 1894-1895 yıllarına ve 1896 başlangıcına ait sismik notlar içeren bir bülten yayımlamıştır.
Agamennone Osmanlı Devleti’nin hemen her yerindeki demiryolları, limanlar ve telgraf ofisleri, il hükümet vekâletleri ve yabancı konsolosluklarda gözlemcilerden oluşan geniş bir ağ kurmuştur. Bu makro sismik gözlemler ağı, Agamennone’un 1897’de İstanbul’dan ayrılmasından sonra kısa bir sürede çökmüştür. Meteoroloji gözlemlerinde olduğu gibi, sismik gözlemler de resmi makamlar dışında yine Türkiye’de bulunan yabancılar tarafından yapılmıştır.
Pére Guerovich 1801-1906 tarihleri arasında Türkiye’de meydana gelen depremlerle ilgili basılmamış verilerin bir koleksiyonunu yapmıştır. St. Benoit Lisesi’nde korunan bu koleksiyon lise tarafından yürütülen sismograf ölçümlerinin bültenlerini ve daha önce meydana gelmiş depremlerle ilgili diğer notları içeriyordu. Bütün bu malzeme Osmanlı ordusunun 1914 yılında okulu işgal etmesi sırasında kaybolmuştur. 1905-1909 yılları arasında Harput’taki Fırat Akademisi’nin Müdürü Rigg tarafından okulun sismik istasyonunda yapılan deprem kayıtları ise Anadolu’daki sismik hareketler için önemli bilgiler içermekteydi.
Her ne kadar meteoroloji rasathanesi olarak kurulmuş olsa da, eldeki evrak ve basılı eserlerden Rasathane-i Amire’nin astronomi ve sismoloji rasathanesi olma çabaları içinde olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin, 26 Haziran 1896 yılında Rasathane Müdürü Coumbary’nin dönemin sadrazamına yazdığı ariza (dilekçe) dikkat çekicidir. Coumbary burada Rasathane’nin dünya rasathaneleri arasında önemli bir yeri olduğunun uzmanlarca ve yayınlarla onaylandığını belirtmiş ve rasathanenin resmi görevi olan meteoroloji gözlemleri dışında diğer doğa olaylarıyla da ilgilendiğini ifade etmiştir.
Bu bağlamda İstanbul’da saatlerin doğru ve bilimsel bir yöntemle ayar edilmesi amacıyla bir adet sarkaçlı yıldız saatle teodolit alımını gündeme getirmiştir. Yine Coumbary imzasını taşıyan, 1872 yılında yayımlanan Rasathane-i Amire Salnamesi bir astronomi takvimi olup gezegenler, kuyruklu yıldızlar, yıldızların ışık yılı uzaklığı, yıldız zamanının güneş zamanına dönüştürülmesi, yıldız yüksekliklerinin belirlenmesi, enlem tayini vb. konulardan bahsetmektedir. Coumbary’nin kendisi de bir deprem kataloğu yayımlamış, Osmanlı Devleti’nin çeşitli bölgelerinden rasathaneye bildirilen depremlerin bir dosyasını tutmuş, Avrupa’daki diğer meslektaşlarıyla bu bilgileri paylaşmıştır.
Coumbary’nin ölümünden sonra Rasathane-i Amire müdürlüğüne matematikçi Salih Zeki Bey atanmıştır. Salih Zeki Bey’in müdürlüğü sırasındaki gelişmeler çok iyi bilinmemektedir. Ancak, 1899’da Nazilli-Uşak-Aydın ve Malazgirt-Muş bölgesinde yaşanan iki depremin ardından Salih Zeki Bey’in bölgede inceleme yapmak için Maarif Nezareti’nden izin istediği ve rasathane kâtibi Said Bey ile birlikte kendisinin Aydın’a gönderilme iradesinin çıkmış olduğu bilinmektedir. Müdürlüğü sırasında da Darüşşafaka’da, Mülkiye Mektebi’nde ve Darülfünun’da ders vermiştir.
Salih Zeki Bey’in 1906’da Darülfünun Umum Müdürü olmasından sonra, Kâtip Bedii Bey tarafından rasathane Maçka’da, Topçu Okulu’nun karşısındaki telgrafhaneden sismograflarının bulunduğu odaya taşınmıştır. Rasathane Maçka’ya taşınmadan önce de kısa bir süre Beyoğlu Parmakkapı tarafında ahşap bir binada çalışmasını sürdürmüştür. Salih Zeki Bey’in Darüşşafaka’dan hocası olan Émil Lacoine ile birlikte meteoroloji gözlemlerini yapan Makridi Bey de burada çalışmıştır.
31 Mart Vakası (12 Nisan 1909) sırasında ayaklananlar gözlem aletleri ve sismograflarla birlikte rasathaneyi tahrip etmişlerdir. Toplanan alet parçaları korunmak üzere Kabataş Lisesi’ne teslim edilmiştir. Liseye verilen alet parçaları arasında 8 cm. çaplı bir dürbün de bulunmaktaydı. Dönemin Padişahı Merkür gezegeninin güneşin önünden geçişini Yıldız Sarayı’ndan muhtemelen bu dürbünle gözlemlemiştir.
31 Mart Vakasının bastırılmasından sonra kurulan hükümetin Maarif Nazırı Emrullah Efendi Salih Zeki Bey’in tavsiyesi üzerine 21 Haziran 1910’da Türkiye’de astronomi ve jeofizik çalışmalarının öncülerinden biri olan Fatin Hoca (Gökmen)’yı yeni yerinde inşa edilecek olan Rasathane’nin müdürlüğüne tayin eder. Fatin Hoca’nın amacı, önceleri meteoroloji istasyonu olarak kurulan rasathaneyi bir astronomi ve jeofizik kurumu haline getirmekti. Fatin Gökmen Rasathane’nin yeni yeri olarak bugünkü Vaniköy üzerindeki İcadiye tepesini uygun görür.
O zamanlar bu tepede eski İcadiye Kasrı’nın arazisinde bulunan Boğazlar Komutanlığı’na bağlı bir topçu birliğinin yanı sıra, İstanbul Şehremaneti’ne bağlı köşkçüler (yangın haber veren memurlar) tarafından kullanılan ve bir kâgir kule ile iki odadan oluşan bir bina bulunmaktaydı. Bunun dışında, atların barındığı bir ahırdan başka bina yoktu.
Eylül 1910’da eski sakinleri burayı boşaltmaya başlamışlar. Milli Eğitim Bakanlığı’nca verilen 500 altın lirayla mevcut binanın tanzimine başlanır ve 1911 yılının başlarında Rasathane – i Amire burada göreve başlamıştır.
Fransız Meteoroloji Birliği Müdürü Prof. Dr. Angot ile temasa geçilerek, birinci sınıf bir meteoroloji istasyonu için gerekli aletlerin siparişi verildi.
31 Mart Vakasında tahrip edilen Maçka’daki Rasathane-i Amire’den sağlam kalabilen iki deniz kronometresi, eski bir geçiş aleti, ufak bir teodolit ve iki elektrikli duvar saati de yeni kurulan rasathaneye verilmiştir.
1 Temmuz 1911’den itibaren, meteorolojik parametrelerin sürekli ve sistematik bir biçimde ölçüm ve kaydına başlandı. Uluslararası kabul edilen 7, 14 ve 21 saatlerinde günlük gözlemler yapıldı, deftere kaydedildi ve gerekli yerlere bildirildi. İlk yıllarda adı Rasathane-i Amire olan kuruluşun kadrosu bir müdür, iki kâtip ve iki hizmetliden ibaretti. Eski kule ve iki odalı binada yürütülen rasathane çalışmaları sonucunda İstanbul için günlük hava tahmin raporları hazırlanıyor, sekstant ile yapılan gözlemlerle kronometreler ayarlanıyor, saat ayarları PTT Nezareti’ne ve Devlet Demir Yolları İdaresi’ne telefonla bildiriliyordu.
1912 yılında, müttefik Almanya’nın askeri uçaklarının hareketini düzenlemek üzere meteorolojik bilgilerin sağlanması amacıyla bir Umum Havaiye Müfettişliği kurulmuş, başına da Serno Bey getirilmiştir.
Alman uçak filolarının uçuş güvenliğini sağlamak için hava tahmini yapmak ve yüksek hava tabakalarının hız ve yönlerine ait durumu bildirmek üzere Rasadati Havaiye adında bir meteoroloji şebekesi kurulması için Prof. Hergesel çağrılmış ve verdiği rapor üzerine Beyazıd Camii karşısındaki Dişçilik Okulu binasında Feldwettercentrale adıyla özel bir daire kurulmuştur. Daha sonra bu daire Kuruçeşme üzerindeki Cafer ağa köşküne taşınmıştır. Askeri faaliyetin yanı sıra bilimsel çalışmalara da yer verilmişse de, savaşın sona ermesiyle Almanlar gitmiş ve daire ortada kalmıştır.
Bu merkeze bağlı her istasyonda gözlem için barometre, barograf, termograf, hidrograf, plüviyometre ve anemometre bulunmaktaydı. Eskişehir, Konya, Ankara, Edirne, Gelibolu, İzmir, Seydiköy, Vaniköy (Kandilli Rasathanesi), +Zonguldak, Sinop, Sivas, Adana, Beyrut, Kudüs askeri meteoroloji istasyonlarında yapılan meteoroloji gözlemlerinin sonuçları da, Memalik-i Osmaniye Askeri Rasad Ahvali Havaiye Mecmuası’nda Türkçe ve Almanca olarak yayımlamıştır. Bu gözlem noktalarında Almanlarla birlikte çalışacak olan Türk subaylarına, Rasathane-i Amire’nin müdürü olan Fatin Hoca da ders vermiştir.
Maarif Nezareti Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminde sivil ihtiyaçları karşılamak üzere kurduğu “Tetkikat-ı İklimiye Müfettişliğini Rasathane-i Amire ‘ye bağladı. Türkiye’den ayrılan Almanların yerine bu sefer işgal güçleri Türkiye’nin çeşitli yerlerine meteoroloji istasyonları kurarak gözlemler yaptılar. İşgal kuvvetlerinden İngilizler rasathaneye el attılar ve binasını yakıp çevredeki fıstık ağaçlarına zarar verdiler. Bunun üzerine Fatin Hoca işgal kuvvetleri komutanlığına şikâyette bulunarak askerlerin rasathaneden çekilmelerini sağlamıştır.
1912 yılında iki Leroy kronometresiyle iki sekstant alınarak Rasathane ’deki saatlerin (bir saniye hatayla) doğru ayarı sağlandı. Meteoroloji gözlemlerinin yanı sıra astronomi gözlemleri de yapmak için 1918 yılında Carl Zeiss Jena firmasına büyük bir ekvatoryal dürbün sipariş edildiyse de, dürbün ancak Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra, 1925’te Rasathaneye getirildi. 1924 tarihinde Yıldız dergisi için yapılan bir röportajda Fatin Hoca bu dürbün için görüşlerini şöyle dile getiriyordu:
“Avrupa’dan dürbün aldık, bu bize 23 bin liraya mal oluyor. 15 gün önce yola çıkarılmıştır, bu dürbün için bir bina projesi hazırladık. Üç-dört oda ve 10 metre yüksekliğinde bir de kule olmak şartıyla bu bina 35 bin liraya yapılabilecektir.
Para verilmez ise dürbünden maalesef faydalanılamayacaktır. Rasathanelerin 3 çeşit dürbünü vardır. Birisinin çapı 20 santime, diğerinin 50 santime, üçüncüsünün de 110 santime kadardır. Biz ancak 20 santimliğini aldık. Bu dürbünle heyet-i fiziki tetkikleri yapılır, yıldızların fotoğrafları alınır, ışık ölçümü tetkiklerinde bulunulur. Bu dürbüne sahip olmakla Türk Rasathanesi de uluslararası teşkilata girecektir. Çünkü örneğin, Avrupa’dan bize şu yıldıza bakınız diyecekler. Biz de tetkiklerimizi yaparak telsiz telgrafımızla yanıtlayacağız. Yalnız, dürbünümüz küçük ölçüdedir. Bulgaristan bu dürbüne 15 yıl önce sahip olmuştur.”
Her ne kadar 1920 yılında ahşap olan Meteoroloji binasına güney tarafından üç oda eklenmiş ve meteoroloji bahçesinin etrafı duvarla çevrilmişse de, Cumhuriyet dönemine kadar rasathanede genel olarak bir gelişme kaydedilmemiştir.
Rasathanenin meteoroloji birimi, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün 1929’da düzenli gözlemlere başlanmasına kadar ülkede meteoroloji ile ilgili gözlem ve tahmin yapan tek kuruluş olma unvanını korumuştur.
Rasathane-i Amire Cumhuriyet döneminde önemli değişiklikler geçirerek bugünkü halini almıştır. Başlangıçta eski adını korurken yazı devriminden sonra “Maarif Vekâleti, Hey’et ve Fiziki Arzi İstanbul Rasathanesi”, 1936 yılında ilk kez Kandilli Rasathanesi ve kırklı yıllarda “Kandilli Astronomi ve Jeofizik Rasathanesi” adını almıştır.
Rasathane ’de uzun süre meteoroloji gözlemleriyle ilgilenilmiş olsa da, amaç bu değildi. 1923’te hükümete verilen bir tebliğle Memleket Meteoroloji Şebekesinin Kandilli Rasathanesi dışında kurulması teklif edilmiştir. Sonuç alınamayınca Belçika’nın Uccle Rasathanesi örnek alınarak çalışmalar bir Astronomi ve Jeofizik külliyesinin kurulmasına doğru yönelmiştir.
Fatin Gökmen, 11 Aralık 1924 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderdiği yazıda, zamanın incelikle tayini ve muhafazası için alınacak alet ve yapılacak tesislerin teklifinin yanı sıra deprem ve mıknatıs tesislerinin kurulmasını önermekteydi. Aynı yazıda Türkiye’de ilk defa oşinografi sorunu Kandilli Rasathanesi tarafından ele alınmıştır.
Yine aynı yıl, Maarif Vekâleti Müdürler Encümeni aldığı bir kararla, Kandilli Rasathanesi’nin bir Genel Müdürlüğe dönüştürülerek Darülfünun (İstanbul Üniversitesi)’a bağlanmasını kararlaştırmıştır. Ancak, Fatin Gökmen Kandilli Rasathanesi’nin bir rasat merkezi olduğunu belirterek bu karara karşı çıkmış, ayrı bir rasathane müdürlüğü kurulmasını önermiştir.
26 Aralık 1925 tarih ve 698 sayılı “Takvimde Tarih Mebdeinin Tebdili Hakkında Kanun” ile kameri aybaşları ve dini günlerin saptanması görevi Kandilli Rasathanesi’ne verilmiştir.
Cumhuriyet hükümeti inşaat, tesisat ve alet alımı için 1925’ten itibaren her yıl yüklü miktarda para vererek kurumun gelişme yolunu açmıştır. Nihayet 1925 yılında İstanbul’a gelen ekvatoryal dürbün için sağlanan tahsisatla dürbün binasının temelleri atılmış ve atölye ile kütüphane binaları tamamlanmıştır. 1928 yılında dürbün binasının duvarları yapılmış ve deprem binası tamamlanmıştır. Ancak alınan tahsisatla yapılan çalışmalar sonucunda ekvatoryal dürbünün yerleştirilmesi ve dürbün binasının hizmete açılması 1935 yılında mümkün olabilmiştir.
On iki odadan oluşan bu binada sürekli olarak güneşin aktivitesine yönelik güneş leke gözlemleri yapılmaktadır.
İcadiye tepesinin Bebek’e karşı olan yamacına 1930’da inşa edilen Sismoloji Binası ve Laboratuvarı 1934’de tamamlanmış; 1926 yılında satın alınmış olan dönemin modern sismografları yerleştirilmiştir. İki bölümden oluşan bina kâgir ve iki katlıdır. Birinci bölüm binanın ön tarafındaki idari bürolardan oluşmakta, ikinci bölüm ise raf aletlerin bulunduğu dört oda ve sismograf aletlerinin bulunduğu büyük salondan oluşan “kav”dır. Kavdaki havayı yenilemek için binanın karşısına, ufak bir kulübeye vantilatör konulmuştur. Buradan sağlanan temiz hava, biri binanın sağından diğeri solundan dolaşarak yeraltından geçirilen 10 cm.’lik iki pik boruyla kavın içine ulaştırılmaktadır. Bu hava kanalları bugün hala mevcuttur.
Sismografların bulunduğu salon ve iki karanlık oda blok halinde toprak içindedir. Kavın zemini çevreden gelecek titreşimleri engellemek üzere tasarlanmıştır. Aletlerin altındaki beton pilyeler kalker blokların üzerine inşa edilmiştir. Bu pilyelerin etrafı 5 cm. aralık bırakılarak yarım tuğla duvarla çevrilmiştir. Bu beton pilyelerin üzerine 5 cm.’lik mermer levhalar yerleştirilmiş ve sismograf aletleri de bunların üzerine konmuştur.
Böylece deprem kayıtlarına başlanmıştır. Bu tarihi bina 2006’da Bilim Tarihi Koleksiyonu olarak tekrardan düzenlenmiş ve sismograflar da kavda ilk yerleştirildikleri noktalarda sergilenmeye başlanmıştır.
1937 yılında mıknatıs ayar binası ile varyometrelere ait kavın inşaatına başlanmış, 1938 yılında tamamlanmış ve daha sonraki yıllarda kayıt alınmaya başlanılmıştır. Bugün Jeodezi Ana Bilim Dalı olarak kullanılan Zaman Astronomisi binasının inşasına 1945 yılında başlanmış, bina 1946 yılında tamamlanmışsa da ancak 1947 yılında hizmete açılmıştır.
Saat servisi de bu binaya taşınarak İngiliz usulü saniye kontaklarının Osmaniye Telsiz İstasyonu aracılığıyla Türkiye geneline yayınlanmasına başlanılmıştır. Zaman Astronomi binası aynı zamanda 1947’den 1970 yılına kadar müdürlük ve yönetim binası olarak da kullanılmıştır.
İki katlı ve on iki odalı olan bu bina da sismoloji binası gibi farklı teknik özelliklere göre inşa edilmiştir. Temeli betonarme kirişlere dayanan betonarme kolonlara oturtularak, üst katın bodrum katından bağımsız olarak çalışması sağlanmıştır. Bodrum katın her odasının tavanında kapaklı havalandırma bacaları vardır.
Pandüllü saat odasının zemini temelden yalıtıldıktan sonra üstüne bir tabaka cam döşenmiştir. Bu cam tabakanın üzerine yine 20 cm. kalınlığında bir kum tabakası atılmış ve bastırılmıştır. Bu tabakanın üstüne hem binanın duvarlarından hem de birbirlerinden ayrı 2,5 m3’lük beton bloklar dökülmüş ve pandüller bu blokların döşemeden yukarı çıkmış bölümlerine bağlanarak aletlerin çevreden gelen titreşimlerden engellenmesine çalışılmıştır. Binanın hemen yanında bulunan iki gözlem pavyonu tamamlanmış, birine Zenith teleskobu ve daha sonra da Danjon astolabı, diğerine de Askania geçiş aleti (meridyen) yerleştirilmiştir. Bugün her iki pavyon da işlevlerini kaybetmiştir. Askania geçiş aleti Kandilli Rasathanesi Bilim Tarihi Koleksiyonu’nda sergilenmektedir.
1969 yılında yıktırılan eski meteoroloji binasının yerine ihtiyaçları karşılayacak yeni bir kule ile bina inşa edilmiş ve gözlem aletlerinin bulunduğu bahçe yeniden düzenlenmiştir. Aynı yıl Danjon pavyonu tamamlanmış ve Danjon astrolabı yerine yerleştirilmiştir.
Rasathane’ de zaman tayini konusuna çok önem verildi. Başlangıçta sekstant ile yapılan zaman tayininin daha modern aletlerle yapılması için 1925 yılında kısa ve uzun dalga alıcı radyolar ile prizmalı usturlap, 1926’da bir takım küçük model Wichert sismografı, 1927 yılında ise zaman laboratuvarını tamamlamak üzere Ap 90 Askania meridyen geçiş aleti alındı. 1928’de Ankara Belediyesi tarafından iki adet Mainka sismografı hediye etti. 1931 yılında zaman laboratuvarının geliştirilmesine devam edildi ve sabit basınç altında çalışan sarkaçlı bir saat ile, Onogo saat işaretlerini veren aletler getirtildi. Bu arada Zenith teleskobu binası tamamlandı ve 1934’te Zenith teleskobu binaya yerleştirildi.
1934’te sismograflarla düzenli deprem kayıtlarına başlandı. 1936’da Askania-Schmidt modeli büyük mıknatıs teodoliti ve Askania varyometreleri satın alındı. İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, savaşın bitimine kadar Rasathane’ye hiçbir alet girmemiştir.
Kandilli Rasathanesi kuruluş yıllarından itibaren uluslararası yöntemlere uygun olarak meteoroloji gözlem ve kayıtları yapmıştır. Fatin Gökmen bir mıknatıs laboratuvarı kurmak için 1924 yılında Maarif Vekaleti’ne başvurmuş, bu başvurusunu 1925 yılında yenilemiş, ancak bir cevap alamamıştır.
Bunun üzerine Rasathane’nin bütçesinde kısıtlama yaparak artırılan parayla doğrudan aletler alınabilinmiştir. Kandilli Rasthanesi’nde 1927 yılında Fransa’dan alınmış olan Chasselon-Brunner manyetik teodoliti ve bir eğimölçerle ilk manyetik ölçüm de Fatin Gökmen tarafından yapılmıştır. Daha sonra bu rasatlar 1936-1947 yıllarında O. Necip Sipahioğlu tarafından yapılmış, sistematik ölçümlere ancak 1947’den sonra başlanılabilmiştir.
1932 yılında Alman Prof. Dr. Boltz Harita Genel Müdürlüğü çalışmalarını modern astronomi-jeofizik metotlarına çevirmek amacıyla Türkiye’ye davet edilmiş ve Rasathane işbirliğiyle Balıkesir, Turguteli ve rasathane arazisi çevresindeki Talimhane’de üç nirengi noktası kurulmuştur.
Fatin Gökmen 1932’de Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderdiği bir yazıda, güneş lekeleri ve oluşumuyla ilgili bilimsel incelemeler yapıldığını belirterek bu çalışmaların geliştirileceğinden bahsetmiştir. Ancak bu gözlemlerin nitelikleriyle ilgili günümüze herhangi bir bilgi ulaşmamıştır. Kandilli Rasathanesi’nde ele alınan ilk Güneş Fiziği çalışması, 19 Haziran 1936’daki Uludağ’da gözlenen tam Güneş tutulması olmuştur. Bu olayla ilgili tam tutulma hattı hesapları yayımlanmış, ekvatoryal dürbün de korona resimleri çekmek için Uludağ’a götürülmüştür. Bu rasatın sonuçları rasathanenin ilk Güneş yayını olarak basılmıştır. 1936 yılındaki Uludağ gözlemini Fatin Gökmen, Kemal Erkman, O. Necip Sipahioğlu’ndan oluşan Kandilli Rasathanesi ekibi gerçekleştirmiştir.
1938 yılında meydana gelen Kırşehir depremini incelemek üzere bölgeye bir ekip gitmiş, bu tarihten sonra meydana gelen deprem hareketleri için de rasathaneden bir uzman ekip gönderilerek yerinde incelemeler yapılmıştır. Kandilli Rasathanesi’nin ilk resmi yayını, 1934 yılında “Meteoroloji ve Sismoloji Rasadı” adlı altında yayımlanmıştır.
1947 yılında Güneş üzerindeki leke ve meşale gözlemlerine, 1949 yılında da Zeiss prizmalı spektroskopuyla ilk kez renkküre gözlemlerine başlanmıştır.
1936 yılında İstanbul (Kandilli Rasathanesi)- Postdam 1933 yılına kadar Einstein’ın çalıştığı rasathane) arasında izafi yerçekim ivme ölçümleri yapılmıştır. 1937 yılında Uşak, Kütahya, Balıkesir ve Manisa’da manyetik ölçümler yapılmıştır. 1947 yılında memleket yer çekim ivmesi baz şebekesinin ölçülmesine başlanmış ve Sterneck sarkacıyla yedi noktada ölçümler yapılmıştır. Bu ölçümler Rasathane Müdür Yardımcısı Yakub Elbek tarafından gerçekleştirilmiştir. Elbek daha sonra bu ölçümleri Padova (İtalya)-İstanbul arasında tekrarlamıştır.
Fatin Gökmen’in 1932 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderdiği “Rasathane teşkilat ve tesisatı hakkında malumat” başlıklı yazıda dönemin faaliyetleri şöyle özetlenmektedir:
Kandilli Rasathanesi ile özdeşleşmiş ve soyadını da buna uygun olarak almış olan Fatin Gökmen otuzlu yıllarda rasathane müdürü iken, 1933 yılında dönemin ünlü dergilerinden Yedigün Dergisi’nde yapılan bir görüşmede de belirtildiği üzere, halkın gündelik sorularının ayrılmaz bir parçası, bir tür zamanın Marko Paşa’sı olarak sunulur:
“Birçok kimselerin gözünde, Fatin Bey burçların, mevsimlerin hakimidir. Üşüyünce ona söylenirler, ıslanınca ona öfkelenirler, terleyince ona kızarlar. Bir yandan da istikbale ait bütün kehanetler kendisinden beklenir. Rasathanenin telefonları harıl harıl çalar. Yağmuru, doluyu, zelzeleyi sorarlar.”
1946 yılında varyometreler kurulmuş ve yer manyetizma çalışmalarına tam bir şekil verilmiştir. Rasathane, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeniden alet edinmeye başlamıştır. 1948 yılında Kuartz saati, büyük Belin Kronografı, 18 lambalı büyük alıcı radyo, Grenet sismografı ve La Cour varyometreleri ısmarlanmıştır. Bu aletlerin tümü 1949 yılında gelmişse de, kuartz saatinin kristalinin üzerinde oynandığı için alet istenen şekilde çalıştırılamamıştır.
1949 yılında üç takım Mainka sismografı satın alınmış, ancak bunlardan hiçbiri hizmete sokulamamıştır. 1951 yılında standart alıcı radyosu ve 1952 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi döner sermayesinden 750 watt’lık bir radyo vericisi satın alınmıştır.
1952 yılından itibaren rasathane malzeme alımı bakımından durgun bir evreye girmiştir. Ancak rasathanede eğitici ve öğretici kadro olmamasına rağmen kadroya giren gençler ellerindeki olanakları en iyi şekilde değerlendirerek bilimsel çalışmalar ve yayınlar yapmışlardır.
Kandilli Rasathanesi en önemli gelişme dönemine, 1964 yılından sonra modern bina ve tesislerinin tamamlanmasıyla girmiştir.
1964’ten 1980 yılına kadar planlı dönemde tamamlanan tesis ve binalar şunlardır: Kandilli Rasathanesi’nin kesintisiz 24 saat çalışmasını sağlayan dört daireli rasathane personeli lojmanı, rasathane aletlerinin tamiri ve yenilenmesini sağlayacak modern aletlerle donatılmış atölye ve binası, garaj, meteoroloji binası ve gözlem kuleleri, Deprem Araştırma Merkezi, yer kabuğunun gel-git olayına bağlı alarak alçalıp yükselmesinin incelendiği yer mağarası binası ve aletlerin bulunduğu kav binası, Güneş fiziği binası ve konferans salonu, Güneş fiziği misafirhanesi, zaman astronomisi gözlem lojmanı, Danjon astrolab pavyonu, yer yüzeyine yakın hava hareketlerinden kurtulmak için yüksekliği 15 metre olan “Fatin Hoca Güneş kulesi” ve laboratuvarı, durgun bir atmosferik ortam meydana getiren, dolayısıyla net güneş resimleri elde etmeyi sağlayan havuzlu güneş gözlem laboratuvarı, radyo astronomi pavyonu, Vaniköy marograf pavyonu, lokanta binası, Paleomayetizma laboratuvarı, elektronik-optik alet yapım laboratuvarı ve kütüphane binası.
Bu binaların inşaat süresince yerleştirilecek gözlem ve araştırma araçları sağlanmış ve çalışır duruma getirilmiştir.
Kandilli Rasathanesi 1970’li yıllarda uzay ve yerbilim konuları üzerinde araştırma, gözlem ve hizmet içi eğitim yapan bölümlerle gözlem ve araştırma istasyonlarından oluşan Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı, kuruluş geleneğine uygun olarak düzenlenmiştir.
şubelerinden oluşan bilimsel bir kurum olmuştur.
Bu dönemde rasathane kadrosunda 105 personel çalışmaktadır. Bu personelin yirmi altısı bilimsel kadroda, diğerleri teknisyen ve idari kadrodadır.
Kandilli Rasathanesi 1947 yılına kadar çalışmalarını İstanbul Üniversitesi’nin Heyet (Astronomi) ve Fizik Enstitüsü’nün çalışmalarına paralel olarak yürütüyordu. Yurtdışı bilim insanlarıyla geliştirilen ilişkiler, rasathaneye kurulan laboratuvarlar ve satın alınan modern aletler, güneş fiziğinin özelliklerini ortaya koyacak çalışmaların oluşmasını sağladı. Özellikle 1962 yılından sonra rasathanede yapılan çalışmalar önemli yabancı bilim dergilerinde yayımlanmaya ve yabancı bilim insanları tarafından referans gösterilmeye başlanmıştır.
Bu çalışmalar arasında şunları sayabiliriz: Kandilli Rasathanesi ve İstanbul Üniversitesi Jeofizik Bölümü’nün birlikte hazırladığı, olumlu bir şekilde tamamlanan ve sonuçları Japonya’da yayımlanan “Erdek Sismo Tektonik Projesi”; 1970 yılında başlayan UNESCO’nun desteklediği, “Balkan Ülkeleri Sismisite Etüdleri Projesi” (bu proje kapsamı içinde Batı Anadolu’da kurulması planlanan beş sabit istasyon 1973 yılı içinde tamamlandı); Kandilli Rasathanesi Güneş Fiziği Bölümü’nün de yer aldığı, Uluslararası Astronomi Birliği’nin desteklediği CINOF ve PROTON projeleri; 1975 tarihinde Kandilli-British Geological Survey arasında Marmara Denizi ve çevresinin sismik hareketlerini kaydetmek üzere geliştirilen MARNET projesi.
Faaliyetlerini 1982 yılına kadar Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğretim Müdürlüğü’ne bağlı olarak yürüten Kandilli Rasathanesi, 17.06.1982 tarihinde “Boğaziçi Üniversitesi” bünyesinde “Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü” adı altında rektörlüğe bağlı bir Enstitüye dönüştürüldü. Kandilli bugün merkez ve laboratuvarları dışında, akademik birimleri ile lisansüstü eğitim veren bir bilim merkezidir.
Boğaziçi Üniversitesi’ne bağlı bir Enstitü olarak yüksek lisans ve doktora programları ile ülkemize ve Dünya’ya akademisyen yetiştiren bir kurum olmanın yanı sıra yaptığı araştırmalarla dünya çapında iddialı projeler yürütmektedir.
Enstitü’nün Bugünkü Yapısı:
AKADEMİK BİRİMLER: Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı, Jeodezi Anabilim Dalı, Jeofizik Anabilim Dalı.
MERKEZLER: Bölgesel Deprem-Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi, Belbaşı Nükleer Denemeleri İzleme Merkezi, İznik Deprem Zararlarının Azaltılması Hizmet Merkezi.
LABORATUVARLAR ve DİĞER BİRİMLER: Astronomi Laboratuvarı, Jeomanyetizma Laboratuvarı, Meteoroloji Laboratuvarı, Afete Hazırlık Eğitim Birimi, Bilim Tarihi Koleksiyonu.
Depreme yönelik çalışmalar Enstitü’nün ilk hedefi olmuş ve araştırma-uygulama çalışmaları Deprem Mühendisliği, Jeodezi ve Jeofizik Anabilim Dallarında yüksek lisans ve doktora eğitimiyle bütünleştirilmiştir. Enstitü deprem konusunda gözlem, eğitim, araştırma ve uygulama faaliyetlerini tek bir bünye altında toplayan ilk kuruluş olma özelliğini taşımaktadır.
Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı, 1989 yılında Boğaziçi Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) bünyesinde, lisansüstü düzeyde eğitim veren bir birim olarak kurulmuştur.
Eğitim, araştırma ve uygulama faaliyetleri yoluyla, depreme dayanıklı yapıların, sistemlerin, kentlerin ve çevrenin oluşturulmasına katkıda bulunmak Anabilim dalının genel amacıdır.
Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı, Türkiye’de Deprem Mühendisliği alanında Yüksek Lisans ve Doktora derecesine yönelik lisansüstü eğitimi veren ilk akademik birimdir. Deprem Mühendisliği, deprem kaynağının tanımlanmasından, deprem risklerinin azaltılması yöntemlerine kadar değişen faaliyetleri kapsayan çok aşamalı bir süreç olarak tanımlanabilir.
Deprem Mühendisliği’nin akademik faaliyetleri aşağıda sıralanmıştır;
2002 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile kurulan İstanbul Deprem Acil Müdahale ve Erken Uyarı Sistemi ile deprem erken uyarı sinyali üretilmekte ve 110 adet kuvvetli yer hareketi istasyonu aracılığıyla depremin hemen ardından haritalandırılan hasar görmüş bina dağılım bilgileri ilgili kurumlara iletilmektedir.
İstanbul’da asma köprüler, Ayasofya Müzesi, Süleymaniye, Sultanahmet, Mihrimah Sultan ve Fatih Cami’lerinin yanı sıra değişik yüksek bina ve endüstriyel tesislerde 300’den fazla sensörden oluşan gerçek zamanlı yapı sağlığı izleme sistemleri vardır.
Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı bünyesinde yer alan Sarsma Masası Laboratuvarı’nda ise 3x3m tek eksenli, 0.7x0.7m üç eksenli ve 1.2x1.2m iki eksenli sarsma masası, ivme ve deplasman ölçerler ile veri toplama cihazları yer almakta, titreşimle ilgili TSE ve diğer referans testler yapılmaktadır.
Jeodezi Anabilim Dalı, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün üstlendiği tarihsel misyon doğrultusunda, deprem süreçlerini anlamaya yönelik çalışmalar yürütmektedir. Yerkabuğunun deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrası davranışlarını gözlemlemeye odaklanan bu çalışmalar, kabuğun hem yüzeyinde, hem de derinlerinde birkaç metreden yüzlerce kilometreye uzanan uzunluktaki elastik süreksizliklerde milimetreden birkaç metreye kadar uzanan miktarda hareketleri belirlemeye yönelmiştir.
Jeofizik Anabilim Dalı, deprem, yeraltı yapısı ve jeodinamik konularında öncü ve bölgesel ölçekte araştırmalar yapan, özellikle Doğu Akdeniz bölgesindeki yer ile ilgili süreçleri farklı gözlem ve disiplinler arası etkileşim ile anlamayı hedefleyen bir misyona sahiptir. Bu misyonu gerçekleştirmek için, Teori-Gözlem-Modelleme süreçlerini yüksek standartlarda uygulamak ve bu süreçleri kapsayan bir lisansüstü eğitim programı oluşturmayı planlamıştır.
Eğitim programında sismoloji, elastik dalga yayınımı, deprem kaynak mekanizmaları, sinyal analizi, kuvvetli yer hareketi, alet bilgisi ve bu kavramlar için gerekli matematik ve fizik yasaları detaylı olarak tanıtılmaktadır.
Bu eğitim programında benimsenmiş olan ana ilke öğrencilerin sağlam bir kuramsal altyapı kazanmaları ve gerçek verilerle yapacakları her türlü çalışmayı bu temel bilgi üzerine inşa etmeleridir. Bu bağlamda ülkemizdeki jeofizik lisans eğitim programlarını tamamlayıcı bir nitelik taşımaktadır.
Jeofizik Anabilim Dalı’nda yapılan projelerin önceliğini, aktif bir tektonik kuşakta yer alan ülkemizdeki depremlerle ilgili gözlemler yapmak, bu gözlemler için fiziksel modeller oluşturmak ve depremlerin neden olduğu zararları azaltacak çıkarımlar oluşturmaktadır. Yerkabuğunun yerel ve bölgesel ölçeklerdeki yapısının ortaya çıkarılması için modern görüntüleme yöntemleri kullanılmaktadır. Aktif fayların belirlenmesi, bunlara neden olan kuvvetlerin araştırılması, depremsellik, deprem, heyelan ve tsunami riski, endüstriyel hammadde, maden, su, jeotermal kaynak aramaları, çeşitli boyut ve büyüklükte mühendislik yapılarının zemin araştırmaları ve kent planlamalarında mikro bölgeleme çalışmaları alanlarından bir kısmını oluşturmaktadır.
Merkez’de, deprem ve tsunami ile ilgili bilgiler en hassas ve güvenilir bir biçimde belirlenerek ilgili kurumlara Deprem Bilgi Mesajı ve Tsunami Erken Uyarısı verilmekte, Türkiye geneline kurulmuş olan Deprem Ağı’nın geliştirilmesi sağlanmakta, işletilen deprem istasyonlarından BDTİM’e gelen sismik sinyaller toplanmakta, bu sinyallerin verileri arşivlenerek, veri bankası oluşturulmakta, depremle ilişkili konularda ulusal ve uluslararası kurumlarla işbirliği yapılmaktadır.
Bu çerçevede; BDTİM Türkiye’nin pek çok bölgesinde yeni deprem istasyonları kurmuş ve Türkiye deprem şebekesini sürekli geliştirmiştir. Bu deprem şebekesinden Enstitü ’ye gelen sürekli bilgi vasıtasıyla, yurdun herhangi bir bölgesinde meydana gelen bir depremin yeri ve büyüklüğü çok kısa bir sürede belirlenip ilgili kurumlara bildirilmektedir. Hâlihazırda uydu hattı, telefon hattı, internet ve alt ağ bağlantılı sabit deprem istasyonu sayısını 239’a ulaştırmıştır. Bu istasyonların beş tanesi Kıbrıs’ta bulunmaktadır. BDTIM, UNESCO/Hükümetler arası Oşinografi Komisyonu/Kuzey-Doğu Atlantik, Akdeniz ve Bağlantılı Denizler Tsunami Erken Uyarı ve Zararlarını Azaltma Sistemi Hükümetler arası Koordinasyon Grubu (UNESCO/IOC/ICG/NEAMTWS) çatısı altında sorumluluk alanları Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’i kapsayacak şekilde ICG/NEAMTWS tarafından akredite edilmiş 7/24 operasyonel bir merkez olarak Tsunami Hizmet Sağlayıcı statüsünde görev yapmaktadır.
İlgili akreditasyon sertifikası, Hükümetler arası Oşinografi Komisyonu’nun (IOC) Paris-Fransa’da düzenlenen 29. Oturumu sırasında 27 Haziran 2017 tarihinde düzenlenen törenle IOC Başkanı Prof. Dr. Peter Haugan ve ICG/NEAMTWS Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner tarafından KRDAE Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener’e teslim edilmiştir.
KRDAE aynı zamanda uluslararası işbirliği çerçevesinde nükleer patlamaları denetleyen bir kuruluş olup bu konuyla ilgili Ulusal Veri Merkezi görevini de yürütmektedir. Bu amaçla Türkiye’de kısa ve uzun dönemli dizinler (array) çalıştırmakta, elde edilen verileri Uluslararası Veri Merkezleri’ne göndermekte, nükleer patlamaları belirleyerek yeni yöntemler denemekte ve gerekli altyapıyı kurmaktadır.
Türkiye’de nükleer silah denemelerini izleme, araştırma ve raporlama konusunda tek yetkili kuruluş olarak görev yapan Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü bünyesinde yer alan Belbaşı Nükleer Denemeleri İzleme Merkezi, Kuzey Kore örneğinde olduğu gibi nükleer denemeler nedeniyle meydana gelen sismik dalgaları kaydetmekte ve bu verileri Birleşmiş Milletler çatısı altında Viyana'da faaliyet gösteren Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Anlaşması Örgütü (NDKYAÖ) merkezine aktararak eş zamanlı bilgi paylaşımında bulunmaktadır. Merkez aynı zamanda hazırladığı kapsamlı değerlendirme raporlarını Dışişleri Bakanlığı’nın ilgili birimlerine de iletmektedir.
2547 sayılı Kanunun 2880 sayılı Kanunla değişik 7/d-2 maddesi ve Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının, 04/08/1999 tarihli Yürütme Kurulu toplantısında alınan karar uyarınca, İznik Deprem Zararlarının Azaltılması Araştırma ve Uygulama Merkezi, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’ne bağlı hizmet merkezine dönüştürülmüştür. Merkez, yerbilimlerinin değişik disiplinlerinde, geçici veya sürekli, gözlem ve bilimsel araştırmalar yapmak, elde edilen sonuçları bilim ortamlarına ve toplum hizmetine aktarmak amacı ile kurulmuştur. Merkezin görevleri;
Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü aynı zamanda uluslararası işbirliği çerçevesinde nükleer patlamaları denetleyen bir kuruluş olup bu konuyla ilgili Ulusal Veri Merkezi görevini de yürütmektedir. Bu amaçla Türkiye’de kısa ve uzun dönemli dizinler (array) çalıştırmakta, elde edilen verileri Uluslararası Veri Merkezleri’ne göndermekte, nükleer patlamaları belirleyerek yeni yöntemler denemekte ve gerekli altyapıyı kurmaktadır.
Türkiye’de nükleer silah denemelerini izleme, araştırma ve raporlama konusunda tek yetkili kuruluş olarak görev yapan Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü bünyesinde yer alan Belbaşı Nükleer Denemeleri İzleme Merkezi, Kuzey Kore örneğinde olduğu gibi nükleer denemeler nedeniyle meydana gelen sismik dalgaları kaydediyor ve bu verileri Birleşmiş Milletler çatısı altında Viyana'da faaliyet gösteren Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Anlaşması Örgütü (NDKYAÖ) merkezine aktararak eş zamanlı bilgi paylaşımında bulunuyor. Merkez aynı zamanda hazırladığı kapsamlı değerlendirme raporlarını Dışişleri Bakanlığı’nın ilgili birimlerine de iletiyor.
Jeodezi Anabilim Dalı’na bağlı Astronomi Laboratuvarı’nda Güneş Fiziği, Zaman Astronomisi, Adli Astronomi ve Popüler Astronomi alanında çalışmalar yapılmaktadır. 1947 yılından beri gökyüzünün açık olduğu her gün Güneş’in Işıkküre (Photosphere) gözlemi yapılıp uluslararası veri merkezleri ile paylaşılmakta ve bu konuda araştırmacıların yararlanması için arşiv oluşturulmaktadır. Güneş aktivite indekslerinden biri olan “flare indeks” hesaplanıp web sayfasında yayınlanmaktadır.
1925 yılında çıkarılan ve devrim kanunları arasında yer alan, 698 sayılı kanunun 3. maddesi gereği Hicri – Kameri ayların başlangıç tarihleri tespit edilip Hicri-Kameri takvim hazırlanmakta, Diyanet İşleri Başkanlığı işbirliği ile, kamuoyuna açıklanmakta, bu konudaki kongre ve toplantılara katkı verilmektedir.
Adalet Bakanlığı Ceza Dairesi Genel Müdürlüğü’nün 15.10.2004 tarih, 2004 ve 30.01.2006 tarih, 2552 sayılı genelgeleri ile Yetkili Kurumilan edilmiş olan Enstitünün Astronomi Laboratuvarı,mahkemelerden gelen bilgi taleplerine Adli Astronomi kapsamında cevap vermektedir.
Talep doğrultusunda takvim firmalarına Hicri-Kameri Takvim bilgisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meteoroloji Dairesi’ne, Kara Kuvvetleri Komutanlıklarına Ay ve Güneş’in hareketleri ile ilgili bilgiler verilmekte, kamuoyundan gelen astronomik bilgi talepleri cevaplanmaktadır.
Okulların açık olduğu aylarda Çarşamba ve Perşembe günleri, ağırlıklı olarak okullara, diğer günlerde talep eden bireysel ziyaretçilere, laboratuvarımızda, çalışmalarımız ve astronomi ile ilgili merak ettikleri konularda bilgiler verilmekte, tutulma, gezegen geçişleri gibi popüler astronomik olaylarda etkinlikler düzenlenmektedir.
Jeofizik Anabiilim Dalı’na bağlı ve 1947 yılından beri faaliyet gösteren Jeomanyetizma Laboratuvarı 1997 yılında uluslararası veri merkezi INTERMAGNET (INTERnational Real-time MAGnetic Observatory NETwork)’e üye olmuş ve o tarihten beri düzenli olarak internet yolu ile verilerini bu merkeze iletmektedir.
Bu kapsamda toplanan veriler ulusal ve uluslararası birçok çalışmada kullanılmaktadır.
Günümüzde, yapılan klasik ölçmelerle birlikte otomatik ölçme sistemleri de kullanılmaktadır. Veriler bilgisayar ortamında arşivlenmekte ve talep doğrultusunda öğrenciler, kişiler ve kuruluşlarla paylaşılmaktadır. Ayrıca araştırmacıların çalışmalarına bilgi ve yönlendirme destekleri sağlanmaktadır. Her gün İstanbul (detaylı) ve diğer illerin 5 günlük hava tahminleri hazırlanmakta ve güncel haritalarla birlikte web sayfamızda sunulmaktadır. Çarşamba ve Perşembe günleri Rasathane ’ye yapılan okul, kurum ve diğer ziyaretçilere gözlemlerin nasıl yapıldığı, alet çalışma sistemleri ve meteoroloji konularında bilgi verilmektedir.
Yaz aylarında Meteoroloji Mühendisliği öğrencilerine uygulamalı meteoroloji stajı yaptırılmaktadır.
Havanın durumu ve ani gelişen atmosferik olaylar karşısında gazete, televizyon gibi basın yayın organlarından gelen halkı bilgilendirme talepleri karşılanmaktadır. Bu faaliyetlerin yanı sıra, BAP, TÜBİTAK gibi projeler ile diğer kurum ve kuruluşlarla ortak bilimsel çalışma faaliyetleri sürdürülmekte olup, çeşitli bilimsel toplantı düzenleme ve katılım faaliyetleri yürütülmektedir.
Afete Hazırlık Eğitim Biriminin kuruluşu, 1999 Kocaeli Depreminden bir yıl sonra, Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı Yabancı Afet Yardım Ofisi (USAID/OFDA) tarafından sağlanan 5 yıllık bir proje fonu çerçevesinde oluşturulan Afete Hazırlık Eğitim Projesi (AHEP)’ne dayanmaktadır. Topluma yönelik deprem eğitim ve bilinçlendirme programlarının kalıcı ve sürdürülebilir bir nitelik kazanması için AHEP, 19 Ekim 2004 tarihinde Afete Hazırlık Eğitim Birimi (AHEB) kurularak kalıcı hale getirilmiştir. 2000 yılından bu yana gerçekleştirilen yoğun faaliyetler kapsamında temel amaç, Türkiye’yi etkileyecek olası yıkıcı depremlere karşı toplumun bilinçlenmesini ve hazırlıklı olmasını sağlamaktır.. Bu çerçevede, olası zararları azaltmak için toplumun afet bilincini, yerel hazırlığı ve ilk müdahale organizasyon becerilerini arttırmak hedeflenmektedir.
AHEB, bu kapsamda faaliyetlerini eğitim programları doğrultusunda sürdürmektedir:
Enstitümüzün bir sosyal sorumluluk çalışması olarak, AHEB bünyesinde haftanın belirli günlerinde düzenli olarak, Enstitümüzü ziyarete gelen ilk-orta-lise okul seviyelerinde öğrencilere deprem öncesi-sırası-sonrasında evde ve okulda alınması gereken kişisel önlemler ve benimsenmesi gereken davranışlar konusunda Temel Afet Bilinci oluşturmak amacıyla bir eğitim verilmektedir. Eğitimin ardından, DepremPark adı verilen, içinde Sarsma Masası ve diğer görsel uyaranların bulunduğu odada uygulamalar yapılmaktadır. DepremPark eğitimleri kapsamında yılda yaklaşık 250 okul ve 10.000 öğrenciye ulaşılmaktadır.
2008 yılından itibaren devam etmekte olan GEDSET eğitimleri kapsamında, Enstitümüzün deneyimli eğitmenlerinden oluşan ekip, ziyaret edilen illerde kamu görevlileri, öğrenciler ve topluma depremi ve depremden korunma yollarını anlatmaktadırlar. Gezici Deprem Simülasyon Eğitim Tırı üzerindeki simülasyon sistemi sayesinde katılımcılar, deprem anını yaşayarak doğru davranış biçimlerini öğrenme fırsatı bulmaktadırlar. Başlangıcından bu yana GEDSET eğitimleri kapsamında yaklaşık 180 il/ilçede 300 gün boyunca 260.000 kişiye ulaşılmıştır.
Rasathane Bilim Tarihi Koleksiyonu; temeli 1930 yılında atılmış ve inşaatı 1934 yılında tamamlanmış olan tarihi Sismoloji Binasında sergilenmektedir. Binada gökbilimleri ve yerbilimleri konularında Rasathane tarafından kullanılmış çeşitli bilimsel aletler sergilenmektedir. Bu binada ayrıca Rasathane Arşivinde bulunan astronomi, astroloji, matematik ve coğrafya ile ilgili el yazmalarından örnekler sergilenmektedir.
Bu koleksiyon; Osmanlı devrinde Türk bilim adamları tarafından icat edilen rasat aletleri ile astronomi konusunda telif edilmiş kitaplardan ve takvimlerden örnekler ve 1868 yılında kurulan Rasathane – i Amire’de kullanılan ve bu rasathanenin 1911 yılından itibaren Kandilli’ye taşındıktan sonra da kullanılan ve çoğu Avrupa’dan ve Amerika’dan ithal edilen sismograflar ve çeşitli astronomi, jeodezi, manyetik, meteoroloji ve zaman aletlerinden oluşmaktadır.
Bilimsel aletler arasında şunlar bulunmaktadır:
Sekstantlar , oktantlar , teleskoplar, teodolitler, pontograflar, suni ufuklar, barometreler, saatler, güneş saatleri, termograflar, gözlem kayıt raporları, haritalar, takvimler, deprem kayıt aleti olan büyük sismograflar, denizcilik saatleri, ölçü ve hesap makineleri, zaman belirleme yardımcı aletleri, rubu tahtaları, usturlaplar, yer küreleri, gök küreleri, güneş sistemi, meridyen teleskopları, kıblenümalar.