İklim değişimi günümüzde sık sık karışmıza çıkan bir kavram olmasına rağmen pek çoğumuz bunu hava durumu ile aynı anlamlı imiş gibi kullanmaktayız. İklim değişimini anlayabilmemiz için öncelikle bu iki kavram arasındaki farkı çok iyi anlayabilmemiz gerekmektedir.
Hava olayları herhangi bir yer ve zamanda mevsimden-mevsime, günden-güne, saatten-saate değişip kısa sürede çeşitli görünüşler alabilmektedir. Rüzgar, nem, yağış, sıcaklık, basınç, bulutluluk hava olaylarını meydana getiren değişkenlerdir. İklim ise hava durumunun uzun yıllar boyunca görülen genel karakteridir.
Konuyu bir örnekle ifade edecek olursak; Temmuz ayının herhangi bir günü için İstanbul'da hava nasıldır diye sorsak; cevap, hava bugün sağnak yağışlı fakat dün açık az bulutlu, nemli ve sıcak idi olabilir. Diğer taraftan İstanbul'da iklim yazın nasıldır diye sorduğumuzda sıcak ve nemli cevabı doğrudur. Sonuç olarak İstanbul'da temmuz ayındaki herhangi bir gününde görülen sağnak yağış oranın ikliminin değiştiğini göstermez.
Bir bölgede iklim genellikle yavaş değişir. Örneğin İstanbul'un iklimi veya ortalama havası ılık kışlar ve nemli yazlardan oluşur. İstanbul'da yıldan yıla değişim gösteren havaya rağmen değişkenlerin ortalaması hemen hemen çok eski tarihlere göre günümüzdeki gibi olduğu görülmektedir. İklimi tanımlarken hava durumunun uzun yıllar boyunca görülen genel karekteri demiştik. Burada uzun zamandan kasıt en az 30 yıldır.
Havanın herhangi bir zaman için bir yıldan diğerine küçük bir fark gösterdiği durumlarda bir kaç sıcak yaz veya birkaç kuvvetli yağışlı kış insanlarda iklimin değiştiği yolunda bir sonucu çağrıştırabilmektedir. Tabii ki çok hızlı bir iklim değişimi bu tip sonuçlar doğurabilir fakat bu sonuçların yıldan yıla olan doğal değişimlere benzemediği istatistiksel çalışmalarda rahatlıkla gözlenebilir.
Çeşitli yöntemlerle yapılan incelemeler, geçmiş dönemlerde çok büyük boyutlu iklim değişikliklerinin meydana gelmiş olduğunu göstermektedir. Bu değişimlerin bir çoğu astronomik ve jeofiziksel olaylarla izah edilebilmekte ve doğal nedenlere dayanmaktadır. Son yıllarda sıkça gündeme gelen günümüze ait iklim değişiminin ise insan aktivitelerinden kaynaklandığına dair belirtiler mevcuttur.
Özellikle 18.yy ortalarından itibaren gazların atmosferdeki miktarlarında ciddi artışlar gözlenmektedir. Fosil yakıtların yanması, ormanların yokedilmesi ve endüstriyel etkinlikler gibi insan aktiviteleri beraberinde sera gazları denilen karbondioksit, metan, ozon ve diazot monoksit vb. gazların atmosferde artmasına neden olmaktadır.
Küresel ortalama kara ve deniz yüzeyi sıcaklıkları 1850 yılından bu yana artmıştır.
Dünyanın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20.
Yüzyılda 0. artmıştır. En iyi ihtimalle , 1990-2030 arasında
0.7 ° -1.5 ° C ortalama sıcaklık artışı beklenmektedir.
İklim değişikliği ve enerji problemleri 21.yüzyılda insanlığın en büyük sorunlarından olacaktır.
Sera Gazları
Sera gazları iklim sistemi içinde vazgeçilmez bir yere sahiptir. Güneşten gelen kısa dalga boylu radyasyon atmosferi geçerek yeryüzüne ulaşır. Yer tarafından tutulan güneş radyasyonu daha sonra uzun dalga boylu yer radyasyonu olarak atmosfere bırakılır. Bırakılan uzun dalga boylu radyasyonun bir bölümü atmosferde bulunan gazlar (sera gazları) tarafından tutulur ve tekrar bırakılır. Atmosferin yapısında var olan bu gazlar başta su buharı olmak üzere karbondioksit, metan, diazot monoksit, ozon ve aerosollerdir. Atmosferin ısınmasında başlıca etkiye sahip olan doğal sera gazlarının bulunmaması durumunda yeryüzünün sıcaklığının bugüne göre ~30 °C daha soğuk olacağı hesaplanmıştır. Bunun yanı sıra atmosferde çeşitli insan kaynaklı nedenlerle miktarı artan bu gazlar yeryüzünün sıcaklığında belirgin artmalara neden olmaktadır.
Metanın atmosfere bırakılmasına neden olan kaynaklara bir kaç örnek; çürüme, kömür madenciliği, bitki yanması, çiftlik hayvanlarıdır. Tahminler atmosfere bırakılan metanın %40-70'inin insan kaynaklı olduğunu göstermektedir. Atmosferdeki metan konsantrasyonu karbon dioksit konsantrasyonundan az olmasına rağmen metanın infrared radyasyonu tutma kapasitesi daha fazladır.
Su buharı, doğal sera gazı etkisinin %75'ini sağlayan en önemli sera gazıdır ve ana kaynağı okyanuslardan olan buharlaşmadır. Atmosfere giren toplam su buharı miktarı doğal halde atmosferde bulunan su buharı miktarının yanında ihmal edilebilecek seviyede olduğundan diğer sera gazlarına benzemez.
Karbon dioksit atmosferin yapısında doğal olarak bulunan bir bileşen olmasına rağmen insan aktiviteleri sera gazı etkisini arttırıcı yönde karbon dioksit miktarında artışa neden olmaktadır. Günümüzde atmosferdeki karbon dioksit seviyesinin uzun yıllar boyunca olan değişimi buz tabakalarının analizi yapılarak çıkartılmıştır. Sera gazı, atmosferde ısıyı yakalar. İnsan etkinliği atmosferdeki karbon dioksit miktarını arttırarak küresel ısınmaya katkıda bulunmuşlardır.
Karbondioksit sera gazıdır. Ve evet, iklim bilimcilerinin büyük çoğunluğu, insan faaliyetinin atmosferdeki karbon miktarını önemli ölçüde artırdığını kabul etmektedir.
Yıllık küresel CO2 emisyonları
NASA'dan alınan bu grafik, ortalama küresel karbondioksit emisyonları eğilimlerinin arttığını göstermektedir.
Diğer sera gazları ise azot oksit, ozon ve kloroflorokarbonlar (CFC's)dır. Azot oksit, topraktan tarımsal işlemler ile, okyanuslardan ve bitkiler ve fosil yakıtların yanması ile ortaya çıkar. Ozon, atmosferin bütün seviyelerinde çeşitli miktarlarda bulunmakla birlikte troposferde küçük bir miktarda bulunur. Bugün atmosferde büyük oranlarda bulunmayan kloroflorokarbonların ısı tutma kapasiteleri karbondioksitten 15.000 kez daha büyüktür.
SONUÇLARI
BİYOLOJİK TÜR VE EKOSİSTEMLER
Biyolojik çesitlilik hızlı iklim değişimi tarafından tehdit edilmektedir.
Gelecek 100 yıl içinde 1-3.5 C ısınma orta enlemlerin ~150-550 km polar enlemlere doğru hareket etmesine neden olacaktır. Bu durumda ekosistemlerin coğrafik dağılımı ve kompozisyonunun yeni şartlara cevabı değişecektir. Türlerin pek çoğu yeni şartlara yeterince hızlı uyum sağlayamayıp yok olacaktır.
Ormanlar değişen şartlara yavaş uyum sağlar.
Gözlemler, deneyler ve modeller global ortalama sıcaklıkta 1 C yükselmenin ormanların kompozisyonunu ve fonksiyonunu etkileyebileceğini göstermektedir. 21. yy için bir iklim değişimi senaryosu en önemli etkinin dünyadaki ormanlarin 1/3 nün tür kompozisyonunda olacağını göstermektedir. Türlerin yeni kompozisyonları ve yeni ekosistemlerden dolayı yeni orman tipleri oluşabilecektir. Ayrıca hastalık, yangın gibi sıcaklığın yükselmesine bağlı etkilerde görülecektir. Çünkü kuzey ormanları artan sıcaklıklardan tropikal ormanlardan daha fazla etkilenecektir.
Ormanların iklim sisteminde önemli rolü vardır.
Ormanlar karbon deposudur. Bitkiler tüm karbon kaynağının %80 ‘ini ihtiva eder, toprakta ise %40 karbon bulunur. Ormanlar yerel, bölgesel ve kıtasal bazda iklimden (yer sıcaklığı, evapotranspirasyon, sürtünme, albedo, bulut tipi ve yağış) etkilenir.
Dağlık bölgeler insan aktivitelerinin oluşturduğu bozulmanın etkisi altındadır.
Bu değişim, dağlardaki buzullar ve kar örtüsünün azalmasından dolayı hidrolojik sistemler ve toprak stabilitesinin çok etkileneceğini göstermektedir. Ekosistemler ve türler tepelere doğru yerdeğiştirmeye zorlanır. Tarim, turizm, kerestecilik ve diğer ekonomik aktiviteler bu durumdan olumsuz etkilenecek, gelişmekte olan bir çok ülkede yerli halkın beslenme ve yakıt kaynakları yok olacaktır.
DENİZ SEVİYELERİ, OKYANUSLAR VE KIYI ALANLARI
Geçtiğimiz 100 yılda deniz seviyesi ortalama 10-25 cm yükselmiştir.
Bu olayın 1860 yılından beri aşağı atmosfer ortalama sıcaklığının 0.3-0.6 C yükselmesi ile çok yakın ilişkisi vardır.
Modeller deniz seviyesinin 2100 yılına kadar 15-95 cm yükseleceğini göstermektedir.
Beklenen bu yükselme geçmis 100 yılda meydana gelenden 2-5 kat daha kısa zamanda oluşabilecektir. Ayrıca deniz seviyesindeki değişimin büyüklüğü ve oranı bölgeden bölgeye değişim gösterecektir.
Kıyı bölgeleri ve küçük adalar tehlike altındadır.
Gelişmekte olan ülkeler ile güçsüz ekonomileri büyük bir riskle yüz yüzedir. Fakat gelişmiş ülkelerdeki kıyı bölgeleri de ciddi şekilde etkilenecektir. Simdiki koruma şartlarında deniz seviyesinin 1 m. yükselmesi ile Uruguay'ın %0.05 i, Mısır'ın %1 i, Hollanda'nın %6 sı ve Bangladeş'in %17.5 inin sular altında kalacağı tahmin edilmektedir.
2080 yılında deniz seviyesindeki yükselmeye karşı halen uygulanan koruma yöntemlerinin devamı halinde risk altındaki insan sayısı ve kıyı alanları.
Beslenme ve kıyı erozyonu kötüleşecek.
Tatlı su kaynaklarının kalitesinde tuzlu su karışımı nedeniyle azalma olacaktır. Yüksek deniz seviyesi; yüksek gel-git, kuvvetli dalga ve sismik dalgalar (tsunami) gibi ekstrem olaylara sebep olacaktır. Kuvvetli dalgalardan oluşan seller çoğu gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere ortalama yilda 46 milyon insani etkilemektedir. Çalışmalar deniz seviyesinin 50 cm yükselmesinde bu rakamın 92 milyona ulasacağını göstermektedir.
Deniz seviyesindeki artış senaryosu için risk altındaki insan sayısı yüzdesi (solda halen uygulanan koruma sağda geliştirilmiş koruma)
Deniz seviyesinin yükselmesi ekonomik sektörlere zarar verecektir.
Beslenme ile ilgili olarak kıyı bölgelerindeki balıkçılık ve tarım üretimi özellikle risk altındadır. Diğer riskli sektörler ise turizm, yerleşim ve sigortadır. Beklenen deniz seviyesindeki yükselme sonucu düz alanlar seller altında kalarak kıyı üretim alanları zarar görecektir. Bunun sonucu milyonlarca insan kıyı alanları ve küçük adalardan göç edecektir.
İnsan sağlığını tehdit.
Sel altında kalan topluluklardaki göçlerde bulaşıcı hastalık, psikolojik rahatsızlık ve diğer hastalıkların riski artacaktır. Böcekler ve diğer hastalık taşıyıcılar yeni alanlara yayılabilecektir.
Deniz seviyesindeki yükselmeye uyum için bir çok koruma tedbirleri geliştirilebilir.
Günümüze kadar adalar ve diğer delta alanları geliştirilen duvar ve diğer bariyerlerle korundu. Bu tedbirler; koruma ( setler, sulak alanların düzenlenmesi), yerleşme (yeni yapı kuralları, tehdit altındaki ekosistemlerin korunması) ve emniyetli alanların planlanması ( yeni kıyı alanlarının gelişimi için düzenlemeler) dir. Diğer özel örnekler ise; limanların temizlenmesi, denize açık yapılar için dizayn standartlarının geliştirilmesidir.
İNSAN SAĞLIĞI VE YERLEŞİMLERİ
İklim değişimi doğrudan insan sağlığını etkileyecektir.
Küresel ısınmanın kalp, solunum yolu ve diğer bazı hastalıklara sebep olacağı düşünüldüğü gibi sürekli sıcak hava, seller, fırtınalar ve diğer ekstrem hava olaylarından psikolojik rahatsızlıklar, hastalıklar ve ölümler meydana getirebileceği kabul edilmektedir. Soğuk iklimlerdeki sıcak hava dalgaları soğukla ilgili ölümleri azaltabilir, bu tip pozitif etkiler, görülen negatif etkileri dengeleyemez.
Uzun vadede görülecek dolaylı etkileri çok önemlidir.
İklim değişiminin ekolojik sistemleri ve doğal kaynakları değiştireceği, insan sağlığını etkileyeceği ve sosyal ve ekonomik değişikliklere neden olacağı tahmin edilmektedir. Bu değişimler böcekler, su ve diğer etkenler tarafından bulaştırılan hastalıkların çoğalacağını göstermektedir.
Sıcak hava böcekler ve diğer hastalık taşıyıcıların yayılmasına imkan tanımaktadır.
Bu durumda organizmaların yüksek enlem ve boylamlara yayılması mümkün olabilecektir. Örneğin her yıl dünyada iki milyon ölümle sonuçlanan 300 milyon malarya salgını meydana gelmektedir. Dünya nüfusunun yaklaşık %45' i malarya geçiren sineklerin bulunduğu iklim bölgelerinde yaşamaktadır. Modeller bu oranın önümüzdeki yüzyılın yarısına kadar % 60' a çıkacağını tahmin etmektedir.
Besin ve su ile bulaşan hastalıklar artabilecektir.
Sicak havalar, su kaynaklarinda azalma kolera tipi hastalıkların yayılmasına neden olur. Üretimdeki bölgesel azalmalar sonucu ise açlık ve kötü beslenmede artışlar görülmektedir. Bütün bu şartlar uzun vadede özellikle çocuklar için sağlık problemleri doğuracaktır. Astım, allerjik hastalıklar ve kalp-solunum yolu hastalıklarının görülme sıklığı ile iklim değişimi arasında kuvvetli bir ilişki görülmektedir.
İnsan yerleşimleri bir çok dolaylı sebepten etkilenecektir.
Örneğin kırsal alanlarda doğal kaynakların verimliliğindeki gerileme kırsal alandan kente göçü hızlandırır. Göçte etkili olan ürün kayıpları, seller veya kuraklığa karşılık barınma, su, beslenme ve sağlık hizmetlerinde eksiklikler insanları etkilemektedir.
SU KAYNAKLARI
Bazı bölgelerde yağış artarken bazı bölgelerde azalacaktır.
Yağışta meydana gelecek herhangi bir değişim yüzey nemliliği, yüzey yansıtma katsayısı ve bitki örtüsünü etkileyecektir. Bu da evapotranspirasyonu ve bulut örtüsünü etkileyerek yağışı etkilemektedir. Kısaca hidrolojik sistem insan aktivitelerine; şehirleşme etkisi, buz erimesi gibi şekillerde cevap vermektedir.
Yağış paternlerindeki değişim ne kadar suyun tutulabileceğini etkileyecektir.
Bir çok model sağnakların şiddetini arttıracağını öngörmektedir. Bu da suyun toprakta süzülmesinin azalarak sellerin artacağını göstermektedir. Mevsimlik paternlerdeki değişim yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının bölgesel dağılımını etkileyebilecektir.
Büyük yağışlardan dolayı yüksek enlem bölgelerinde büyük akışlar görülebilir. Kaynaklar ve havzalar etkilenecektir. Evaporasyon ve akıştaki yeni oluşumlar doğal eko sistemleri etkileyecektir.
Suyun sıcaklığında ve termal yapısındaki değişimler organizmalarin hayatta kalması ve büyümesi ekosistemlerin türü ve çoğalmasını etkiler. Akıştaki değişim, yeraltı suları ve yağış göller ve akarsular üzerinde direkt olarak besinler ve organik oksijenin çözünmesine etki eder. Bu da suyun kalitesi berraklığı üzerinde etkilidir.
Denizlerin yükselmesi kıyı alanlarda tatlı su kaynaklarına zarar verir.
Kıyı su alanları tuzlu suyun yeraltı sularına karışmasından dolayı tehlike altındadır.
Su kaynaklarındaki azalma tarım ve çevre üzerindeki etkisinden dolayıda insanlar üzerinde ek etki yapacaktır.
Gelişmekte olan ülkelerde bölgesel su kaynakları 21.yy. da büyük tehlike altında kalacaktır. İklim değişimi; kirlilik, artan nüfus ve ekonomiden dolayı meydana gelen etkileri arttıracaktır. En büyük tehlike altındaki bölgeler kurak ve yarı kurak alanlar, bazı kıyı alanları, deltalar ve küçük adalardır.
Su kaynakları potansiyelinin % 20 den fazlasını kullanan ülkelerde iklim değişiminden dolayı su kaynaklarında meydana gelen değişim
Su kaynaklarını geliştirme çabaları yoksulluğun azalmasına yardım edecektir.
Bu amaçla yeni kaynaklar gelistirilmeli ve var olan kaynaklar verimli kullanılmalıdır. Uzun vadeli çalışma stratejileri olarak; su kullanımı direk kontrolü için teknolojiler, alışkanlık etkileri için vergiler ve teşvikler, yeni havzaların oluşturulması,su kirliliğinin azaltılması, nehir kanallarının yenilenmesi, kıyı bitki örtüsünün korunması çalışmaları geliştirilmelidir.
İklim değişiminden dolayı ekstrem su sıkıntısından etkilenen nüfusta meydana gelecek değişim